Tavşan
Geçenlerde bir gün, saat geceyarısını bilmem kaç geçe, geçmiş zamanı zihnimde yaşatmaya çalışırken çıkıp gelen hayali kahramanlarımın saldırısına uğradım. Sağlam duruşlu, sert vuruşlu, omzu geniş bir voyvodanın sersemletici yumruğu şişirdi gözkapaklarımı, döktü dişlerimi avuçlarımın içine.
Sopalarla hizaya getirilen omurgamın tüm omurları homurdanırken, kafatasımın çatlaklarından fırlayıp çıkan nöronlarım buğulandırdı penceremin camlarını. Ağzımdan saçılan kelimeler birer nida halinde karışırken tükürüklerime, adını hatırlayamadığım bestecinin kimbilir kaçıncı senfonisinin dağınık notaları döküldü yerdeki İran halısının üstüne.
Öyle bir vaziyet ki, dört başı mamur bir tekmenin hatırı sayılır ağırlığını suratımda hissettiğimde çıkmıştım insan olmaktan. Şu ana kadarki yaşadıklarımı ifade ederken kurmaya çalıştığım tüm cümlelerin kelimeleri, kendilerini oluşturan harflerin ayrılmaması için arabulucu olmasını istedikleri beynimi aramaktalar.
Nöronları eksik, lobları iç içe geçmiş beynimin bavul misali hazırladığı anılarla kaçmaya çalışması imkânsızı mümkün kılan son mantıklı cümlenin de bendini yıkıp geçti. Ülkemin vaziyetindeki bedenim, bedenimin vaziyetini vasiyetime eklemek için gittiği noterin camında gördüğü kelimelerin harflerini değiştirirken, ellerindeki parmakların boğumlarını bulmak için çabalamakta.
Kurtarıcı bekleyen, ümit kıvılcımlarının yardımıyla yolunu bulmak gayesiyle mücadele eden saf bir ruhun sessiz çığlıklarıyla yankılanan vadideki köprünün üzerinde çiftleşen kertenkelelerin kopmuş kuyrukları dere kenarında birbirini ararken, onları seyreden onursuz kaplumbağanın kabuğuna düşen kaya parçası gecenin tüm ahengini bozdu.
Kopup geldiği dağın eteklerindeki mağarada kış uykusundan uyanan iki ayı karanlıkta el yordamıyla birbirlerini bulmaya çalıştı. Dokundukları her yerde baş aşağı asılı duran yarasalar, dişlerini tüm ihtişamıyla kendilerini rahatsız eden karaltılara göstermek üzere aralamışken etrafta uçuşan bir karasinek öbeği ağızlarına doluştu.
İki yarasanın burunlarından aynı anda fırlayan iki karasinek kurtulmuş olmanın heyecanıyla perendeler atarak mağaranın çıkışına doğru uçmaya başladı. Ay, gökyüzünde hilal şeklinde görünürken, tam aşağıdaki ucunun kenarından kayan bir yıdız ormanın derinliklerine doğru süzülerek geceyi bir anlık bile olsa aydınlatmıştı.
Kısacık bir süre aydınlanan yamaçtan çalılıklara doğru yuvarlanan kör bir tilki, peşinden koştuğu tavşanın yanından hızlıca geçip gitti. Tavşanın yem olmaktan kurtulması planda yoktu, çünkü tüm plan tavşan üzerine kuruluydu.
Uykudan uyandığımda, beni gece boyunca rahatsız edip saçma sapan rüyalar görmeme sebep olanın, koltukta sızmadan önce kapatmayı unuttuğum televizyondaki haber programı olduğunu anladım. Yok aslında tavşandan bir farkımız, bir gün düzelir elbet her şey, müsterih olsun halkımız.