NN: Temmuz 2024'te yayımlanan ilk şiir kitabınız 'Ateşten Şâyeste' okuyucularla buluştu. Kitabınıza yönelik olumlu geri dönüşler olduğunu biliyoruz. Kitabınız çıktıktan sonra şiirseverler neler söylediler, şiirlerinize nasıl tepki verdiler?
Sevgi Uçar: Kitabım çıktıktan sonra insanların bana olan tavrı, bakış açısı değişti diyebilirim, çünkü yıllardır şiir yazdığımı hemen hemen hiç kimse bilmiyordu. Açıkçası bazı şeyleri duyurmadan, kendi halimde yaptığım için çevremdekileri zaman zaman şaşırtabiliyorum. Ancak tanımadığım kişilerden de çok güzel geri dönüşler aldım. Kitabımla ilgili başıma gelen ve beni çok etkileyen bir olaydan bahsetmek istiyorum: Şu anda çalıştığım özel sektöre yeni bir kadın danışan gelmişti, henüz tanışmamıştık, adımı bilmiyordu. Ofiste kitabımı görmüş, okumaya başlamış. İçeri gidip geldiğimde, gözlerinden yaşlar süzülür bir halde “Mazur Gör” şiirimde takılıp kaldığını gördüm. Ona neden ağladığını sorduğumda, babasının vefat ettiğini ve bu şiirin kendisini çok etkilediğini söyledi. Ben de ona kitabın yazarı olduğumu, bu şiiri yazarken benim de ağladığımı söyledim. Kadının bu şiiri benimle aynı duygularla okuması çok hoşuma gitmişti. Kitabın yazarı olduğumu duyunca da şaşırmış ve bana içtenlikle sarılmıştı.
‘Yıllar sonra ilk defa kelimeleri kendimden bu kadar uzak tuttum’
NN: Kitabınızın yayımlanmasından bu yana aradaki 3 aylık süre içinde neler yaptınız? Hangi kitapları okudunuz, neler yazdınız? Günleriniz nasıl geçti ve şu sıralar neler yapıyorsunuz?
S.U.: Açıkçası yazdığım şiirlerin yayımlanması hep hayal ettiğim bir şeydi. Kitap yayımlandıktan sonra bir süre yazmaya ara verdim; sanırım yıllar sonra ilk defa kelimeleri kendimden bu kadar uzak tuttum, ilk defa kendimi kargaşanın içinden sıyrılmış hissettim. Bu süreçte şiir dinletileri ve kitap gruplarına katıldım. Şükrü Erbaş’ın Türkülerden Şah Dizeler ve İnsanın Acısını İnsan Alır kitabını, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın ise Dağ Uykusu’nu okudum. Küçük yaşlarda okuyup da tam anlayamadığım kitaplara tekrar göz gezdirdim ve daha farklı anlamlar çıkardım. Şu sıralar yazmamak beni boşlukta hissettirse de şu an dinlenmeye ihtiyaç duyduğumu hissediyorum.
‘İnce, zarif şeyleri oldum olası sevmişimdir’
NN: Sizdeki bu şiir ve edebiyat aşkı nasıl başladı? Sizi şiir yazmaya yönelten duygu ya da olay neydi? Ailede ya da çevrenizde şiirle ilgilenen, seven, size şiir sevgisini aşılayan, bu konuda yol gösteren oldu mu?
S.U.: İnce, zarif şeyleri oldum olası sevmişimdir; siz buna şiir ya da edebiyat aşkı da diyebilirsiniz. Beni şiir yazmaya yönelten olay, medreseye girip uzun yıllar herkesten uzak yaşamamdı. Beni yazmaya yönelten duygu ise yalnızlık duygusuydu. Aile bireylerimin kitap okuma alışkanlıkları var, fakat ailemde ve çevremde şiirle ilgilenen, bana şiir sevgisini aşılayan kimse olmadı; ama bu süreçte beni destekleyen kitabımın başkarakteri Şurimşine ve kardeşim Seda oldu ve hâlâ desteklerini eksik etmiyorlar. Onlara ne kadar teşekkür etsem azdır.
‘Şiir yazmamın ortamı veya herhangi bir saati yok’
NN: Şiirlerinizi hangi aralıklarla yazıyorsunuz? Haftada veya ayda bir mi, yoksa hemen her gün mü? Ve genellikle hangi saatler arasında ve nasıl bir ortamda yazıyorsunuz?
S.U: Bazen bir duygu veya yaşanılan bir olay sonrası yarım saatte sekiz şiir yazdığımı da bilirim, bazen bir ay boyunca hiç yazamadığımı da. Ne demek istediğimi ilhamla yazanlar çok daha iyi anlayacaktır. Şiir yazmamın ortamı veya herhangi bir saati yok; sessiz ve huzurlu ortamlarda yazdığım şiirler kadar, kalabalık ve kargaşanın içinde yazdığım da çok oluyor. Medrese zamanlarımda şiirlerimi gece saat dörtte yazardım, bir çeşit alışkanlığa dönüşmüştü bu bende, fakat artık öyle bir durum sözkonusu değil, şiirlerimi herhangi bir saatte yazabilirim.
‘Duyguyla yazdıklarıma en son mühendislik yapıyorum’
NN: Şiirlerinizi esinle mi (esrime veya vecd haliyle mi) yazıyorsunuz, yoksa mısralarınızı mühendislik yapar gibi mi kuruyorsunuz? Eski edebiyatçılar, yazar ve şairler gibi siz de herhangi bir ortamda kalem ve not defterinizi çıkarıp duyduğunuz güzel bir sözü veya ifadeyi not alıyor musunuz?
S.U.: Şiirlerimi ilk anda, bir çeşit esrime ya da vecd haliyle yazıyorum, sonra yazdıklarıma göz gezdirip kelimeler üzerinde oynuyorum. Yani duyguyla yazdıklarıma en son mühendislik yapıyorum. Evet, duyduğum, gördüğüm veya etkilendiğim olayları unutmamak adına mutlaka not alırım, hatta çoğu zaman yaşadığım duyguyu bile not alırım.
‘Eğer bir şair seçecek olsaydım, bu Turgut Uyar olurdu’
NN: Şiir yazma sürecinizi evreler halinde anlatır mısınız? Hangi evrede hangi şairlerden etkilendiniz? Başka bir deyişle, size dair bir edebiyat soyağacı çıkarmak istesek, sizi bugünlere getiren hangi şair ve yazar isimlerini sayardınız?
S.U.: Şiir yazmaya başladığımda 16 yaşındaydım, kendimden bihaber karaladığım şiirler beni Turgut Uyar, Cahit Zarifoğlu, Ahmed Arif, Özdemir Asaf gibi birçok değerli isimle tanıştırdı. Eğer beni bugüne getirecek bir şair seçecek olsaydım, bu Turgut Uyar olurdu. Biçimsel olarak şiirlerimiz birbirinden çok farklı olsa da şiirlerinin duygusunun benim şiirlerime çok yakın olduğunu düşünüyorum. Bu durum, beni ona daha çok bağladı diyebilirim.
‘Aforizmalarımı en az şiirlerim kadar seviyorum’
NN: Sizin şiirin dışında uzun zamandır çok güzel aforizmalar yazdığınızı da biliyoruz. Önümüzdeki günlerde bu güzel şiirsel aforizmalar ayrı bir kitap olarak okuyucularla buluşacak mı? Buna ek olarak başka kitap projeleriniz var mı?
S.U.: Evet, yazdığım aforizmaların bir kısmı aslında yarım kalmış ve tamamlamaya cesaret edemediğim şiirlerimden parçalardır. Fakat aforizmalarımı en az şiirlerim kadar seviyorum ve ikinci kitabımın da aforizmalar üzerine olması konusunda editörümle aynı fikirde olduğumuzu düşünüyorum. Buna ek olarak, önümüzdeki süreçte yeni şiir kitaplarımı da yayımlamaya devam edeceğim elbette.