Sevgi Uçar’ın romantik ve hüzünlü bir söyleyişi benimsediği ilk şiir kitabı, geçtiğimiz günlerde şiirseverlerle buluştu.
Varoluşun katmanlarında gezinerek büyük bir serüvene çıktığı ‘Ateşten Şâyeste’ kitabında Uçar, okurlarını baştan sona bitimsiz bir arayışa davet ediyor.
Genç şairin Başka Yerler Yayınları markasıyla yayımladığı ‘Ateşten Şâyeste’, üç bölümden oluşuyor: Rengârenk, Şâyeste ve Acının Sığınağı.
Her bölümün girişine kısa bir notun düşüldüğü kitap, Rengârenk bölümüyle açılıyor; bölümün notu ise alabildiğine çarpıcı: “Sessiz, masmavi bir gök ve üstelik elemsiz”.
Şâyeste adı verilen ikinci bölüm, “Kuşların çığlıkları geliyor uzaktan” notuyla daha da ilginçleşirken, son bölüme adını veren Acının Sığınağı başlığı da “Tanrı bunu duysun” notuyla bir çeşit çağrıya dönüşüyor.
Ancak kitabın açılış bölümü olan Rengârenk kelimesi ilk anda şiirseverlerde canlı ve zengin bir çağrışımı uyandırsa da, şiirleri okumaya başladığınızda, gerçekte “sessiz, masmavi bir gök” imgesinin hiç de öyle “elemsiz” olmayacağının işaretlerini veriyor. Sözgelimi, daha ilk şiirinin bir yerinde şair, “Belki de düşeceğiz göğün boşluğuna, gölgesiz” diyerek bambaşka bir duygulanıma kapı aralarken, aynı şiirin devamında da, “İrkiliyoruz gökyüzünün seslerinden, çılgınca” diyor ve bir sonraki boyuta taşıyor okurlarını: “Sessiz, masmavi bir gök ve üstelik elemsiz.”
Yaşamın karmaşık yapısı
Sevgi Uçar, Van-Erciş doğumlu. İki yaşındayken ailesi İstanbul’a taşınmış. İlk gençlik yıllarında dört yıl boyunca Osmanlıca ve Arapça dersleri almış. Tam da bu yıllarda, ailesinden ve arkadaşlarından uzak kalışının da etkisiyle şiirle tanışmış ve o günden sonra da sürekli okumaya ve yazmaya başlamış.
Klasik Türk şiiri ve modern şiirimizin önde gelen isimlerini ilgiyle izleyen şairin şiirlerinde daha çok varoluşçu temaların olması, onu gelenek ile günümüzün dengeli bir bileşimini kurma çabasına yöneltmiş gibi görünüyor.
Şiirlerinde kesik/eksiltmeli ve parçalı bir söyleyişin yanı sıra, kelimeleri de negatif anlamlar yükleyerek kullanmayı tercih eden şairin aslında kısa yaşamöyküsü de aynı kaotik sürecin bir ürünü.
Çünkü Uçar, medreseden icazetini alır almaz hocalık yapmaktan vazgeçip çocuk gelişimine yönelerek özel bir anaokulunda eğitim vermeye başlamış; ardından orada da aradığını bulamayıp güzellik sektörüne yoğunlaşarak bu alanda yöneticiliğe kadar yükselmiş.
Genel ve gündelik yaşamın çokkatlı, karmaşık yapısını anlamaya ve anlamlandırmaya dönük çabası da yine bu yıllarda kendisi için şiirde karşılığını bulan bir enstrüman haline gelmiş.
Gerçeklik algısını yitirmek
İki binli yıllardan bu yana günümüzün şiir ortamını ve kavrayışını gitgide şekillendiren, hatta belirleyen “parçalı yapısı”ndan Uçar’ın şiirlerini ayıran ise, olsa olsa bugünün dünyasında bireyin her şeyden uzaklaşıp kendisine ve kâinata tamamen "yabancılaşması"dır diyebiliriz.
Onun şiirlerinde bitmek bilmeyen bir yalnızlığa, geçmek bilmeyen bir boşluk hissi eşlik eder. Öyle ki kitaptaki şiir adlarına bakmak bile bize, şairin şiir evreninin ipuçlarını verebilir; "Göğün Boşluğu", "El-âlem", "Ritimsiz", "Yersiz/Yetersiz", "Kayıp Akıl", "Kadınlar/Hayaller", "İnançsız Acılar", "Yarım/Tam", "Gölgesiz Uyku", "Günahkâr", "Nedamet", "Yokluk", bunlardan sadece bazıları.
Onun nezdinde sokaklar güvensiz, insanlar riyakâr, aileler anlayışsız, toplumlar zarafet yoksunu, dünya düpedüz bir yangın yeridir. Bu nedenle şair, şiirlerinde sıklıkla "gerçeklik" algısından kopuk, hiç kimseye ve hiçbir şeye inanmayan, güvenmeyen, "doğruluğu"ndan sürekli şüphe ettiği kırılgan bir dile başvurur.
Sözgelimi bir şiirinde, “Acılarım var inançsız” derken de tam olarak kastedilen budur. Bir başka şiirinde ise, “Şiir gibiydi/ Kelam değmemiş/ Ten değmemiş/ Saf ve yalnız/ Tam ama eksik” demesi de, ruhumuza işleyen “eksiklik” halinin ve “saflık” arayışının göstergesi olsa gerektir. Hatta bu mısralarda, daha da ileri giderek “şiir” denilen mefhumun yapısal yetersizliğine gönderme yapıldığından da söz edebiliriz.
Şiirle iç içe bir yaşam
“2016 yılından önce yazdığı şiirleri amatörce yazılmış, belli bir yetkinliği olmayan basit karalamalar” olarak niteleyen Sevgi Uçar, şiirlerinin ancak o yıllardan sonra belli bir olgunluk düzeyine ulaştığını söylüyor.
“Gün içinde, işyerinde, yolda ya da toplantı halindeyken bile kafasında sıklıkla mısraların dolanıp durduğunu, zihninde beliren kelimeleri yapıp bozduğunu” belirten Uçar, gündelik hayatını kimi zaman zorlaştıracak kadar şiirle iç içe bir yaşam sürüyor belli ki.
Geçen ay Başka Yerler Yayınları'ndan çıkardığı ilk şiir kitabı ‘Ateşten Şâyeste’ye şiirseverlerin ilgisinden çok memnun olduğunu ifade eden genç şair Sevgi Uçar'ın, kitabının en sonuna eklediği not ise, şiirden ne anlamamız gerektiğini de vurguluyor gibi: “Diğer kitapta iyileşmek dileğiyle...”