NN: Sizi henüz tanımayanlar için kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Fırat Karataç: Çocukluğumdan bu yana televizyonda Türk sanat müziği dinleyen birisiyim; o yıllarda televizyonda sanatçıları dinlerken tıpkı onlar gibi okumaya çalışırdım. Bende evvelden beri var olan bu musiki tutkusu, sonraki yıllarda solo ve koro konserlerde musiki cemiyetlerinde yer almamla devam etti.
Müziğe olan ilgim doğuştan gelen bir şey sanki; artık siz buna reenkarnasyon mu dersiniz, yaradılış mı dersiniz, bilemem. Tanrı’nın içimize verdiği birtakım melodiler, birtakım şifreler var, onlar zamanı geldi mi dışarıya çıkıyor. Yani bu süreç, bir çocuğun doğumu gibi bir şey, engelleyemezsiniz bunu.
Kırk yaşındayım, özgün müzik yapıyorum ve kaç yaşına kadar yaşarsam yaşayayım bunun böyle gideceğini biliyorum. Yeni bir eser, yeni şiirler, edebiyat hep olacak hayatımda. Şarkı yorumlama anlamında kendimi de geliştirdiğimi düşünüyorum, ilk zamanlar okuduğum şarkılarla şu an okuduklarım arasında dağlar kadar fark var. Ama bu, şu demek değil; “Keşke şimdi okusaydım, daha iyi okurdum”. O yorum, o yıllarda daha genç olduğum için o zamanki ruh halimi yansıtıyordu, seslere daha farklı basıyordum, vurguları daha farklı yapıyordum; ama bu yorum da bugünkü ruh halimi yansıtıyor.
“Kimsenin yerine geçmeye çalışmıyorum”
NN: 29 Ekim’de yayınlanacak olan yeni cover'ınız “Aldırma Gönül”e geçmeden önce şunu sormak istiyorum: Sizin ‘Dokunma Yanarsın’ adında yayınlanmış bir albümünüz bulunuyor. Yaptığınız müziği nasıl tanımlıyorsunuz? Ve o albümden bugüne müzikal anlamda nasıl üretimler yaptınız?
F.K.: Benim yaptığım müziğe ‘özgün müzik’ diyebiliriz. Daha çok ‘kent şarkıları’ diye nitelenen bir müzik türüdür özgün müzik; ben de o çizgiyi devam ettiriyorum. Kimsenin yerine geçmeye ya da kimseyi taklit etmeye çalışmıyorum. Önceki dönem özgün müzik olarak anılan, usta şairlerin şiirlerinden bestelenen veya içinde toplumsal meselelerin yer aldığı, belli bir derinliğe sahip şarkı ve türküleri söylüyorum; kimi eski parçaları da aranje ederek başka bir formda dinleyiciye yeniden sunuyorum.
İlk albümüm ‘Dokunma Yanarsın’ı çıkardığım zamandan bugüne yaptığım şiir ve şarkılarım var. Pandemi sürecinden bu yana tamamladığım ve henüz tamamlanmayan, yarım kalan eserlerim de bulunuyor; onların üzerinde çalışmaya devam ediyorum.
“albümde Mustafa Kaya’nın ‘Aşka Dair’i ve Yusuf Hayaloğlu’nun ‘Neylersin’ ve ‘Yalan Değil’i de bulunuyor”
NN: Yine ilk albümünüzde bazı cover'lar yapmıştınız. Bugüne dek yaptığınız diğer cover'lardan söz edebilir misiniz?
F.K.: Bordo Müzik etiketiyle yayınlanacak yeni albümde yaptığımız cover’lar arasında “Aldırma Gönül”ün Anadolu rock formunda yeni bir düzenlemesi, Mustafa Kaya’nın “Aşka Dair”i ve Yusuf Hayaloğlu’nun “Yalan Değil” ve “Neylersin” şarkıları da var. Hatırlarsanız, daha önce Yusuf Hayaloğlu “Neylersin” şarkısını kendi şiir albümüne de almış, Özcan Deniz'le düet yapmıştı. Ancak bizim albümümüzde daha önce okunmuş şarkıların tamamı yeni düzenlemedir. Yeri gelmişken, müzik sektörünün önde gelen yapımcılarından Medeni Uçar'a ve Rafet El Roman'dan Ajda Pekkan'a herkesin övgüyle bahsettiği aranjörüm Ali Akaçça'ya buradan teşekkür ediyorum; bu albüme hep birlikte gerçekten çok emek verdik.
Önceki albümdeki eserlerin ise çoğu yeni düzenlemeydi; “Dokunma Yanarsın”, “Çocuklar Gibi”, “Acıyı Bal Eyledik”, “Fikrimin İnce Gülü” ve “Yollarına Baka Baka” şarkılarının hepsi cover’dır.
“Dinleyicilere her şarkıyı klibiyle birlikte sunacağız”
NN: Yeni albümünüzdeki beste ve cover’ları single olarak çıkarmayı düşünüyorsunuz? Bunun nedeni nedir?
F.K.: Yeni albümümüzde 7 eser olacak. Albümdeki eserleri iki-üç ayda bir single olarak yayınlayacağız. Çünkü bütün eserleri müzik platformlarına bir seferde yüklediğimizde bazı şarkıların büyüsü kayboluyor ve daha az dinleniyor. Single şeklinde yayınlamak bana daha mantıklı geliyor. Örneğin bir şarkıyı internete yüklediğimizde, o şarkı dinleyicilere ulaşana kadar diğer eserin stüdyo süreci, klip çekimi vb. gibi çalışmalarını yapıyoruz. Böylesi daha güzel; dinleyicilere her şarkıyı klibiyle birlikte sunmuş oluyoruz.
NN: Yeni albümünüzün içinde neler var? Dinleyicileri ne gibi sürprizler bekliyor?
F.K.: Albümde 7 parça var, iki tanesinin söz ve müziği bana ait. Biri şiir, diğeri de türkü. Daha paylaşmadığım bir sürü eser var elimde. Zamanı gelince hepsini tek tek yayınlayacağız.
“Mustafa Kaya ailemden biri gibiydi, Yusuf Hayaloğlu’nun ailesiyle de yakın bir dostluğum var”
NN: Sizin Ahmet Kaya'nın abisi rahmetli Mustafa Kaya ve Yusuf Hayaloğlu'nun ailesiyle yakın bir dostluğunuz var diye biliyorum. Yeni albümünüzü onlar nasıl değerlendiriyorlar? Bu süreçte size ne gibi destekleri oldu?
F.K.: Ahmet Kaya’nın abisi Mustafa Kaya 14 Şubat’ta vefat etti. Üç-dört aydır görüşmemiştik, vefat etmeden bir gün önce onu aradım, “Fıratçığım, evdeyim, gel oturalım, sohbet edelim,” dedi. Gittim, benim çıkaracağım albümden biraz konuştuk; hatta o bağlamasıyla çaldı, ben de ona eşlik ettim, birlikte şarkılar söyledik, birkaç tane de video çektik. Biraz kilo vermişti, “Abi dikkat et kendine,” dedim; o da, “Boş ver Fıratçığım, ölürsek ölürüz,” dedi gülerek. Ben kapıdan çıkarken de, “Hadi hakkını helal et,” dedi. Ben de, “Niye öyle diyorsun abi, cumartesi görüşeceğiz,” dedim. Sonra ben dışarı çıktığım zaman cama çıktı, el salladı; bu onu son görüşümdü. Bir ya da iki gün sonra bir sanatçı abimizden telefon aldım, “Mustafa Abi’den haberin var mı?” dedi, “Bir iki gün önce kendisiyle beraberdik,” dedim, “Kalp krizi geçirmiş, ‘vefat etmiş’ diyorlar,” dedi. Cenazesine gittik, mezarına ellerimle indirdim onu, çok kötü oldum, onun ölümü beni mahvetti. Şubat ayından bu yana çok zaman geçti ama hâlâ unutamadım, akşam oldu mu arayıp da, “Abi nasılsın?” dediğimde, “Sağ ol canım benim,” demesini özlüyor insan. İnanasım gelmiyor; sanki hâlâ evindeymiş de arayınca ulaşacakmışım gibi hissediyorum. Onun ölümü beni çok fazla etkiledi, ailemden biri gibiydi. Nasıl bir acı çektiğimi kimse bilemez.
Rahmetli Yusuf Hayaloğlu’nun ailesiyle de yakın bir dostluğum, aramızda abi-kardeş ilişkisi var. Sağ olsunlar, beni bu zamana kadar albüm süreçlerinde hiç kırmadılar, hep yanımda oldular. “İstediğin bir eser varsa tabii ki yanında olacağız,” demeleri beni çok sevindiriyor.
“Anadolu-rock sentezli bu şarkının güçlü bir ses getireceğinden eminim”
NN: Sabahattin Ali'nin şiirinden bestelenen “Aldırma Gönül”ün yeni düzenlemesini ben çok beğendim, tek kelimeyle harika olmuş. Bu şarkıyı tercih etmenizin bir nedeni var mı? Neden bir başka şarkı değil de bu şarkı?
F.K.: “Aldırma Gönül” eserini okumayı çok istiyordum, nihayet nasip oldu. Yıllardır dillere pelesenk olmuş bir şarkı; bugün ‘Hababam Sınıfı’nı izlerken bile bu eseri duyabiliyoruz. Bu eser Sabahattin Ali’nin şiiridir biliyorsunuz, bestesi ise Kerem Güney’e ait. Yalnız bu parçayı Anadolu rock formunda yaptık, Edip Akbayram’ın yorumu tabii ki zirvede bir yerde ama biz de zirvede kendimize yer bulacağımızı düşünüyoruz. Bu eseri okumamın nedeni ise şudur: Hepimizin bugünlerde gönlü biraz kırık, içimizde birtakım pişmanlıklar, üzüntüler, yorgunluklar var. Şu anda müzik piyasasında herkes bir şey yapıyor, biz de “Aldırma Gönül’ü okuyalım,” dedik. Anadolu rock sentezli bu şarkının belli bir kitleye ulaşacağından, güçlü bir ses getireceğinden eminim. Çünkü ben, bu eseri yorumlarken hem öfkeyi hem de duygusallığı yansıttığımı düşünüyorum. Dinleyiciler şarkıyla buluştuğu zaman bunu anlayacaklar zaten. Şarkıya çok güzel, 4K formatında profesyonel bir klip de yaptık. Özgün müziğin ayağa kalkması, kaldığı yerden devam etmesi gerekiyor. Çünkü uzun zamandır kimseden bir ses çıkmaz oldu. Şu anda müzik dünyasının gündemini, ne olduğu belli olmayan birkaç popçu belirliyor. “Aldırma Gönül”ü tam da bu nedenle okuduk.
“Günümüz şiirini takip etmeye çalışıyorum”
NN: Yeni albümünüzde sözleri size ait olan bir şiir seslendirmeniz de olacak. Genelde edebiyatla, özelde şiirle aranız nasıl?
F.K.: Edebiyata eskiden beri bir tutkum var. Romancıları ve öykücüleri elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum, ama daha çok şiirle ilgileniyorum. Şiirimizin köşe taşlarını oluşturan Nâzım Hikmet, Ahmet Muhip Dıranas, Cahit Irgat, Cahit Külebi, Niyazi Akıncıoğlu, Attilâ İlhan, Hasan Hüseyin Korkmazgil, Ece Ayhan, Can Yücel, Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar gibi şairlerin yanı sıra, günümüz şiirini belirleyen Lâle Müldür, Haydar Ergülen, küçük İskender, Abdülkadir Budak gibi yaşayan efsaneleri de okuyorum. Ama bu demek değildir ki genç şairleri takip etmiyorum; elbette ki onları da ilgiyle izlemeye çalışıyorum. Bunlar arasında birkaç tanesinin ismini vermem ne kadar doğru olur bilmiyorum ama, mesela Ramazan Parladar, Cihat Duman, Mehmet Erte, Didem Gülçin Erdem gibi çok sayıda şair var. Hatta geçtiğimiz günlerde Gökhan Arslan’ın ‘Dut Sesinden Atmaca’ ve Yavuz Türk’ün ‘Avı Durdurmak’ adında kitapları çıktı, ilk fırsatta onları da okuyacağım. Bu arada adını sayamadığım diğer genç şairler beni bağışlasın lütfen.